Kendi halinde, son derece keyifli bir ada, Sakız Adası. Yunan teyzeleri, amcaları motorlarına, bisikletlerine atlamış geziyor. İlk başta bakımsız gelen bu ada, gezdikçe, gördükçe, öğrendikçe yerini “aslında sempatikmiş” şeklinde mırıldanmalara bırakıyor.
Bu kez, Doğu Ege’de, Çeşme’nin hemen karşı komşusu, Sakız Adası’ndayız. Hadi gelin, hep birlikte bu sempatik adanın köylerine, kültürüne ve eşsiz deniz mahsüllerine göz atalım.
…Ve huzurlarınızda mastikin, yani sakızın ana vatanı; Sakız Adası.
NE ZAMAN GİDELİM?
Aslında ne zaman gideceğiniz tamamen sizin gezi anlayışınıza kalmış. Yani, “ben deniz, kum, güneş isterim, gelmişken de birkaç köy görürüm” derseniz, sorunun cevabı; yazın. Ancak, tamamen kültürel bir gezi yapma amacındaysanız, cevap, kesinlikle, bahar. Bizim gidişimiz Ekim sonuna denk geldi ve hava oldukça serindi. Yağmur yağmadığı sürece, serin hava, benim gezi anlayışım için oldukça ideal. 🙂
ULAŞIMI NASIL SAĞLAYALIM?
Ada’ya ulaşımın en kolay yolu, Çeşme’den feribotla geçmek. Bunun için birkaç firma var; Ertürk Lines, Turyol ve Sunrise. Sunrise, Yunan feribotu olmakla birlikte, Turyol ve Ertürk Lines Türk menşeili. Ertürk Lines’da biri hızlı deniz otobüsü olan biri de yavaş feribot olmak üzere iki alternatifi bulunuyor. Hızlı feribot yaklaşık 20 dk.da adada olurken, yavaş feribotun varış süresi 50 dk.yı buluyor. Ancak fiyat farkı da elbette ona göre. 🙂
- Ertürk Lines’ın fiyatlarına ve sefer saatlerine ulaşmak için tıklayınız.
- Turyol’un fiyatlarına ve sefer saatlerine ulaşmak için tıklayınız.
- Sunrise’ın fiyatlarına ve sefer saatlerine ulaşmak için tıklayınız.
Bizim tercihimiz, hem fiyatı uygun olduğundan hem de aslında 50 dk.lık yolculuk çok uzun olarak nitelendirilemeyeceğinden Ertürk Lines’ın yavaş feribotu oldu. Bu feribotun en büyük avantajı elbette ki fiyatı oldu. Ancak, çok sayıda kişi, kapalı alanda oturacak yer bulma sıkıntısı yaşadı. Tüm firmalar hemen hemen aynı saatte kalktığı için gördük ki, Turyol’un feribotu Ertürk Lines’ın feribotuna göre daha iyiydi. Ayrıca Midilli’ye giderken de feribot firması olarak Turyol’u tercih ettiğimizde de gayet memnun kalmıştık. Özetle, benim tavsiyem, öncelikle Turyol’un feribotuna bir göz atın. 😉
Ada içinde ise, şehir merkezinde araca ihtiyaç yok. Ancak, adanın aslında en güzel yerleri, köyleri olduğundan, buraları da gezme niyetindeyseniz bir araca mutlaka ihtiyacınız olacak. Bizim seçimimiz araba kiralamak oldu. Bunun için de Imperal Car Rental‘ı tercih ettik. İstediğiniz özelliğe göre 30-40 Euro civarında (manuel vites 30 Euro; otomatik vites 40 Euro) bir ücret ödemeniz gerekecek. Araçları dolu depoyla veriyorlar, dolu depoyla geri alıyorlar. Biz, aracı teslim ederken 17 Euro’ya depoyu doldurup teslim ettik. Üstelik feribot saatimize kadar valizlerimizi de rahatlıkla bırakabildik. Ha, ne kadar yol yaptığımızı merak ediyorsanız, sizi “Nereleri Gezelim, Görelim?” başlığına davet ediyorum. 🙂
NOT-1: Sadece Sakız Adası için değil, tüm gezilerinizde araç kiralarken sigorta almanızı mutlaka ama mutlaka tavsiye ederim. Son derece cüz’i bir rakam (Sakız Adası’nda 6 Euro) karşılığında oldukça büyük bir riskten kurtuluyorsunuz. Sakız Adası’nda, aracı bıraktığımız kiralama şirketinde, ön tamponun zarar görmesi nedeniyle, sigorta satın almayan bir ailenin 890 Euro’luk bir hasarla karşı karşıya kaldığına bizzat tanık olduk.
NOT-2: Yolları daha rahat bulmak amacıyla navigasyon cihazı almaya niyetlendiyseniz, benden tavsiye, hiç gerek yok. 🙂 Turkcell, şehir merkezinde çok rahat çekiyor. (Evet evet, yanlış okumadınız 🙂 ) Dolayısıyla, şehir merkezindeki keşmekeşten kurtulmak için akıllı telefonunuzun haritasını kullanabilirsiniz. Onun dışında köylere giden yollarda da tabelalandırma çok iyi. Ayrıca yanınıza her halükarda harita alırsanız, navigasyon cihazından daha rahat gideceğinizi temin ederim.
Adadaki köyleri gezmek için bir diğer alternatif de, özellikle adaya günübirlik geldiyseniz, turlara katılmak. Benim gördüğüm ve insanların da çokça tercih ettiğine tanık olduğum günübirlik tur; Kanaris Tours. Bizzat denemedim, ancak bu alternatifi de aklınızı bir köşesinde tutmakta fayda var. 🙂
NEREDE KALALIM?
Konuya girmeden hemen söylemeliyim ki, bizim kaldığımız yeri aracınız varsa tercih edin. Elbette ki taksiyle de ulaşım sağlayabilirsiniz ancak özellikle araç kiraladıysanız, otopark sorunu da bulunmayan, bizim de tercih ettiğimiz Seafront Studios and Apartments‘a bir göz atabilirsiniz. (rezervasyon için tıklayınız)
Bu otel, son derece sempatik bir teyze ve amcanın işlettiği, sizi güler yüzle ve damla sakızlı şekerlemelerle karşıladıkları güzel bir konaklama alternatifi. Genel olarak temiz, ancak kaloriferi ya da ısıtma sistemi olmadığını mutlaka göz önünde bulundurun. Bizim gittiğimiz dönem, son derece soğuk olduğundan, çok ciddi ısınma sorunu yaşadık. Odalarda klima mevcut, ancak sıcak hava verecek şekilde çalışmıyorlar. Dolayısıyla, son derece kalın yorganlarla ısınmaya çalıştık. Özellikle gittiğiniz yerlerde kendi kahvaltınızı hazırlayıp, keyif yapmaktan hoşlanıyorsanız, odada mutfak da mevcut. Konaklama alternatifi olarak göz atmakta fayda var.
NERELERİ GEZELİM, GÖRELİM?
Geldik gezinin en keyifli kısmına. 🙂 Öncelikle belirtmeliyim, ada, köyleriyle meşhur. O nedenle, yazımı Sakız Adası’nın köyleri ve diğer gezilecek, görülecek yerler olarak ayırmak niyetindeyim. Uyarmalıyım ki aşağıda anlatmayı planladığım yerler sırasıyla gezilecek, görülecek yerler değil. Ancak “Hangi sırayla gezelim?” derseniz, elbette bu soruya da cevabım olacak. Cevap, paragrafın sonunda. 🙂
Sakız Adası’nın Enfes Köyleri
Yunanistan’ın 5. büyük adası olma özelliğine sahip Sakız Adası’nda son derece karakteristik ve gezmesi birbirinden keyifli toplam 52 köy bulunmakta. Elbette bunların hepsini gezmek mümkün değil, ancak mutlaka gezip, görmeniz gerekenlere gelin hep birlikte göz atalım.
Armolia: Armolia, adanın merkezine yaklaşık 30 km. mesafede bulunan, el yapımı seramikleriyle ünlü köyü. Buraya yaklaşık 20 dk.lık bir yolculuktan sonra ulaşıyoruz. Seramik atölyeleri köyün girişinde yer alıyor. “Köyün içinde de vardır” düşüncesiyle biz bu atölyeleri es geçtik, ancak bu tür zanaatlere merakınız varsa arabayı parketmeden önce bu atölyelerde kısa bir mola verebilirsiniz.
Pirgi: Pirgi, Armolia’dan yaklaşık 10 dk.lık mesafede bulunan ve mutlaka ama mutlaka görülmesi gereken köylerin başında geliyor. Burasının en önemli özelliği, evlerinin üzerinde yer alan geometrik desenler. Çok ilginçtir ki, bu desenler Pirgi’de bulunan tüm binaların üzerinde ve aynı şekilde yer almakta. Hatta ve hatta kilise dahi bu şekilde dekore edilmiş. Son derece ilginç bir görsel şölen sunan bu köyde sokakları gezmeye ve pek tabii ki fotoğraf çekmeye doyamayacağınızın garantisini verebilirim.
Olimpi ve Mesta:Aslında bu iki köyü birlikte yazmak diğerine haksızlık olacak, ancak 14. ve 15. yüzyıllarda varolmuş bu ortaçağ köylerinin sokaklarını gezerken mest olacaksınız. İnsanları ve sakız ağaçlarını korsanlardan korunmak için kaleye benzer biçimde dar ve dolambaçlı inşa edilmiş bu sokaklarda kaybolmak ise tek kelimeyle, enfes.
Mesta Köyü’nde gezerken karşınıza çıkacak olan Palaios Taksiarhis Kilisesi‘ne mutlaka uğrayın, köye bir de kilisenin bahçesinden bakın.
Olimpi ile Mesta arasında yaklaşık 2.4 km’lik bir yürüyüş yolu da bulunmakta. Yeterli zamanınız ve yürüyüş için gerekli teçhizatınız varsa, sakız ağaçları arasında böyle bir yürüyüş yapmak eminim ki, oldukça keyifli olacaktır. Aklınızın bir köşesinde bulunsun. 😉
Vessa: Vessa, Mesta’ya yaklaşık 20 km.lik mesafede bulunan bir köy. Açıkçası, Mesta ve Pirgi gibi köyleri gördükten sonra bizi pek tatmin etmedi. Ancak, vaktiniz varsa, bir uğrayın, sokaklarında dolaşın ve köyün keyfini çıkarmaya bakın.
Anavatos: Aslında planımızda bu köy olmamasına rağmen, otel sahibemizin “terkedilmiş köy” olarak bahsettiği bu köy ilgimizi baya çekti. Atladık arabaya, merkeze yaklaşık 20-30 dk. mesafede bulunan, dağın tepesine kurulmuş Anavatos’a gittik. Burasının neden terkedildiği konusunda çeşitli hikayeler mevcut. Elbette doğruluğu tartışılır (ki bize o kadar köy varken neden dağın tepesindeki bu köy olsun ki diye sorgulattı) bir hikaye, burada yaşayanların Türk mezaliminden kaçarak evlerini terkettiği yönünde. Bir diğer hikaye ise, çok büyük bir deprem sonrasında burada yaşayan insanların evlerini terkettiği şeklinde. Her ne olursa olsun, mutlaka bu köyü listenize ekleyin, pişman olmazsınız.
Sakız Adası’nın Gezilecek, Görülecek Diğer Enfes Yerleri
Sakız Adası gezisinin temelini elbette adanın köyleri oluşturmakta. Ancak, ada, sadece köylerden ibaret değil. Şimdi sıra, hep birlikte diğer yerlere kısaca değinmekte.
Fresh Chios Beer Bira Yapım Atölyesi: Önceki yazılarımda da belirtmiştim; biz birasever bir çiftiz ve gittiğimiz yerlerin yerel biralarının peşinden koşuyoruz. Sakız Adası’na gelmeden önce de tespit ettiğimiz adanın yerel birası Fresh Chios Beer‘ı tatmak için oldukça heyecanlıydık. Bira merakınız varsa, mutlaka ama mutlaka gitmenizi tavsiye ederim.
Atölye, şehir merkezine oldukça yakın. Armolia’ya gitmeden önce burada kısa bir mola verdik. Oldukça küçük ve şirin bir atölyede, işini son derece severek yapan insanlardan birayı nasıl yaptıklarını dinlemekle kalmadık, hediyelik eşyalardan, biralarından aldık ve hatta ikram ettikleri biraları tadarken Türkiye gündemini dahi konuştuk. 🙂
Fresh Chios Beer hakkında meraklısına not; Biranın “fresh” (taze) olarak nitelendirilmesinin nedeni, biranın pastörize edilmemesi. Ayrıca bira, filtrelenmiyor. Dolayısıyla biraların ömrü, en fazla 3 ay. Belirtmeden geçmemek lazım, yaygın kanının aksine, biralarında sakız aroması bulunmuyor. 🙂
Nea Moni Manastırı: 11. yüzyılda inşa edilen ve Meryem Ana’ya ithaf edilen bu manastır, kent merkeziyle Anavatos arasında yer almakta. Dolayısıyla, Anavatos ziyaretinizin dönüşünde bu manastırı rahatlıkla gezmek mümkün. UNESCO tarafından koruma altına alınan bu manastırda denk getirebilirseniz, Hristiyanlar için kutsal kabul edilen Pazar günü, ayine katılarak, hem bu eşsiz manastırı keşfedebilir hem de farklı dinler ve kültürler hakkında fikir edinebilirsiniz.
Sakız Kent Merkezi: Sakız Kalesi, Chios Metropol Kilisesi, sokakları, çarşısı ve kordonu… Ancak, çok açık bir şekilde söylenebilir ki, adanın karakteristik köylerini gezdikten sonra, şehir merkezi, bizim için pek keyifli değildi. Günübirlik gelmeyi planlıyorsanız, mutlaka ama mutlaka ya turlara katılarak ya da araba kiralayarak köylerini gezin. Aksi takdirde, sadece şehir merkezinde vakit geçirmeyi planlıyorsanız, İzmir veya Çeşme’nin daha keyifli olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Sıra, araba kiralayacağınızı varsayarak, paragrafın başında da belirttiğim, ada köyleri gezi rotasında. Buna göre, rotanın sırasıyla şu şekilde olmasında fayda var;
Güne erken başlayabiliyorsanız bu rotayı 1 günde çok rahatlıkla tamamlayabilirsiniz. Ancak, bizim gibi ancak öğle saatlerinde adada olabilecekseniz, Vessa’ya kadarki rotayı ilk gün; Nea Moni Manastırı ve Anavatos’u da ikinci gün olarak ayarlayabilirsiniz. Bu köylerin arasından mutlaka ama mutlaka görmeniz gerekenler ise, Pirgi, Mesta ve Anavatos.
NERELERDE YEMEK YİYELİM?
Sakız, ada olmasının avantajını kullanarak misafirlerine taptaze deniz ürünleri sunuyor. Kordonda yürürken sizi bir çok restaurant karşılıyor olacak. Benim tavsiyem ise hizmetinden ve yemeklerinden oldukça memnun kaldığımız, denize karşı rahatlıkla uzonuzu yudumlayabileceğiniz, To Tsikoudo Restaurant. Biz genelde deniz ürünleri tercih ettiğimiz mekanlarda balık yerine, karides, kalamar ve ahtapot üçlüsüyle meze alarak keyif yapmayı seviyoruz. Burada da bu geleneği bozmadık. Karides, kalamar, ahtapot, meze, uzo ve Yunan salatasına (Greek Salad) 2 kişi toplam 46 Euro ödedik. Sözünü ettiğim ara sıcaklar son derece taze ve lezizdi. Yemeğin üstüne de süzme yoğurdun üstüne reçel konarak yapılan çok hafif bir tatlı ikram ettiler. 2 kişilik bu tür bir yemeğe Türkiye’de deniz kenarında çok daha yüklü bir hesap ödeyeceğimizi ve o hesaba rağmen tazeliğinden hiçbir zaman emin olamayacağımız deniz ürünleri yiyeceğimizi düşündük. Sonra da bunun adı “Türkler Yunanlıları zengin ediyor” oluyor, ne yazık ki.
Adada gezerken adaya adını da veren sakızın kullanıldığı, kozmetik ürünleri de dahil, bir çok şey göreceksiniz. Biz de adet yerini bulsun diye, sakız tercihimizi sakızlı dondurmadan yana kullandık. Çarşıyı kesen sokaklardan birinde bulunan Kronos‘da son derece lezzetli ve bir dondurmadan daha kremamsı bir yapıya sahip olan sakızlı dondurmamızı yedik. Mutlaka tavsiye edilir. 🙂
Sadece Sakız Adası’nda mı yoksa tüm Yunan Adaları’nda mı meşhur olduğundan tam emin olamadığım bir içeceği, frappe‘yi de burada deneyebilirsiniz. Normal hazır kahvelere soğuk süt, buz ve isteğe göre şeker katarak hazırlanan bol köpüklü bir kahve. Bana çok ilginç gelmedi ancak hazır adaya gitmişken, dinlenirken normal kahve yerine en azından denenebilecek bir alternatif.
Sakız Adası, bize oldukça yakın mesafede ve bir haftasonunda rahatlıkla kaçarak, vakit geçirebileceğiniz keyifli bir yer. Başta her ne kadar hayal kırıklığı yaratıyor gibi görünse de sabırla gezmeye devam ederseniz, size en keyifli yerlerini göstereccektir.
Yolununuz en kısa zamanda Sakız Adası’na düşmesi dileğiyle…
Keyifli geziler…
SAKIZ ADASI HAKKINDA UFAK NOTLAR:
- Sakız Adası’na kapı vizesi almanız mümkün. 35 Euro karşılığında vizenizi edinebiliyorsunuz. Ancak, bunu günübirlik gezilerinizde yapmanızı tavsiye etmem, zira oldukça uzun bir kuyruk vardı.
- Adanın yollarında, yol kenarlarında aşağıda fotoğrafını da gördüğünüz, üzerinde haç bulunan ufak yapılardan çokça göreceksiniz. Bunlar, trafik kazasında ölen insanların hatırasına yapılmış yerler. Adanın yollarını gördükten sonra bu tür yerlerden yollarda neden bu kadar çok olduğunu insan rahatlıkla anlayabiliyor.
- Ada, 2012 yılında ve geçtiğimiz yaz çok büyük bir yangın geçirmiş. Hatta yangın o kadar büyükmüş ki, alevler İzmir’den dahi görülebiliyormuş. Geziniz esnasında, yanan sakız ve zeytin ağaçlarını hep göreceksiniz. Hatta kimi ağaçların sadece siyah gövdesi kalırken, kimi ağaçlar da üzerindeki yaprak ve zeytinlerle yanmış. O kadar büyük bir alan kül olmuş ki, insan kendini gerçekten çok kötü hissediyor.
- Adada avcılık çok yaygın. Karşınıza her an etrafta koşturan köpeklerle, elinde tüfekleri bulunan amcalar çıkabilir.
- Paskalya zamanı Sakız Adası’nda kiliseler arasında geleneksel roket savaşları yapılıyor. Gezinizi bu zamana denk getirirseniz farklı bir deneyim olabilir.
- Şehir merkezi gezinizi mümkünse Pazar günü dışında bir güne denk getirmeye çalışın. Aksi durumda, dükkanlar kapalı oluyor ve bunun çok da keyifli bir durum olduğunu söyleyemem. 🙂