Yine düşüyoruz yollara. Bu kez rotamız, sempatik evleri, şehre adını da veren safranı, enfes sokakları ve lezzetli lokumlarıyla Safranbolu. Ancak, kendimizi sadece Safranbolu’yla sınırlandırmayıp, gezimize doğayı da dahil ediyoruz.
Ve huzurlarınızda;
Büyük Safranbolu turu…
Güzel bir sonbahar günü. Hava, gezmek için oldukça ideal serinlikte. Kısa bir kahvaltı molasının ardından, yaklaşık 2,5 saatlik bir yolculuktan sonra, ilk durağımız, Bulak Mencilis Mağarası‘na varıyoruz. Telefonumuzun haritasına güvenerek ne kadar hata ettiğimizi anlıyoruz. Yolu, köyün içindeki amcalara soruyoruz ve pek tabii ki elimizle koymuş gibi buluyoruz. Şehre girdiğinizde, tabelalandırmanın çok iyi olduğunu görecek, telefonları bir kenara bırakıp eşsiz Karadeniz ormanlarını seyretmenin ne kadar iyi geldiğini hissedeceksiniz.
Bulak Mencilis Mağarası, şehirden yaklaşık 10 km uzaklıkta. Arabayı girişteki ücretsiz otoparka bırakıyoruz. Bizi çok dik ve yorucu merdivenlerin beklediğini bilmeden heyecanla jetonlarımızı alıyoruz.
NOT: Bulak Mencilis Mağarası giriş ücreti; öğrenci 3-TL, tam 4-TL.
Kısa fotoğraf molaları vererek, sanki doğanın tadını çıkarıyormuş gibi yaparak, dinlene dinlene mağaraya çıkıyoruz. Sonunda ise tek bir şeyde hemfikir oluyoruz: “İyi ki pes etmemişiz de gelmişiz.” Mağaranın içi oldukça iyi aydınlatılmış ve rahat gezilebilmesi için tahta yollar döşenerek, oklarla giriş-çıkışlar gösterilmiş. Mağaranın özelliği ise, içinde sarkıtlar ve dikitler barındırması ve bunların sizi sanki bir sanat eseriymişcesine selamlaması. Rahat ayakkabı ve kıyafetlerinizi giyin, uzun bir merdiven yolculuğuna kendinizi hazırlayın ve mutlaka ama mutlaka Safranbolu gezinize burayı dahil edin.
Bulak Mencilis Mağarası’ndan sonra rotamızı Cam Teras‘a ve Tokatlı Kanyonu‘na çeviriyoruz. Mağaradan çıktıktan sonra, yine tabelaları takip ederek buraya kolayca ulaşabilirsiniz.
İlk olarak, arabayı, girişteki otoparka parkediyoruz ve buradan yürüyerek Cam Teras’a geçiyoruz. Cam Teras, Tokatlı Kanyonu’na tepeden bakabildiğiniz ve enfes fotoğraflar çekebileceğiniz bir yer. Kanyona doğru bir çıkıntı olacak şekilde tasarlanmış bu terastan yükseklik korkunuz varsa pek keyif alabileceğinizi söyleyemem. 🙂 Her ne kadar çizik içinde ve kirli olsa da kanyonun tepesinde boşlukta duruyor hissi, bu tür korkuları olanlar için pek iç açıcı olmasa gerek. 🙂
Cam Teras’dan düz devam ettiğimizde, bizi Safranbolu’ya su taşımak için yapılmış Tarihi Su Kemeri karşılıyor. Bu sırada kanyonun girişine de geldiğimizi farkedip, yine jetonlu turnikelerden geçerek kanyonun içine doğru inişe geçiyoruz. Kanyona iniş, yine bol merdivenli bir yolculuktan sonra oluyor. Her attığımız adımdan sonra “bu inişin bir de çıkışı var.” diyerek endişeleniyoruz ve dönüşte de endişelerimizde ne kadar haklı olduğumuzu görüyoruz. 🙂
NOT: Otopark 3-TL, Cam Teras’a giriş 3-TL, Tokatlı Kanyonu’na giriş 2,5-TL.
Çevresini gezdikten ve doğaya doyduktan sonra sıra, Safranbolu şehir merkezine geliyor. Safranbolu, UNESCO tarafından koruma altına alınmış, oldukça karakteristik ve sempatik bir köy. Bir örnek restore edilmiş evleri, daracık sokakları ve güleryüzlü esnafıyla haftasonunu değerlendirmek için oldukça keyifli bir adres. Tavsiyem, Safranbolu sokakları oldukça dar olduğundan, şehrin hemen girişinde bulunan otoparka aracınızı bırakmanız. Gezilecek yerlerin tümü yürüme mesafesinde, dolayısıyla arabayı yük etmeye hiç mi hiç gerek yok.
Hafif hafif açlık bastırmaya başlarken, akşam daha doyurucu bir yemek yeme planı yaptığımızdan bir şeyler atıştırmaya karar veriyoruz. Hemen çarşının girişinde bulunan Tarihi Simitçi’de meşhur Safranbolu Simidi ile Bağlar Gazozu‘nu bu vesileyle deneme fırsatı buluyoruz. Üzerinde susam bulunmayan alışılmışın dışında simidi ve Safranbolu dışında başka hiçbir yerde bulamayacağınız (bir tek Esenboğa Havalimanı’nda bir kafede denk geldim.) Bağlar Gazozu oldukça uyumlu ve lezzetli bir ikili. Denemeniz şiddetle tavsiye edilir.
Açlığımızı bastırdıktan sonra kendimizi sokaklara vuruyoruz, dükkanları geziyoruz, bolca fotoğraf molası veriyoruz. Gezimiz esnasında ilk durak, avlusunda güneş saati bulunan Köprülü Mehmet Paşa Cami. Sonrasında ise istikamet tüm Safranbolu’yu yukarıdan gören Hıdırlık Tepesi. Günbatımına yakın onlarca fotoğraf çekip, şehrin içine doğru yürümeye devam ediyoruz.
Sonraki durağımız Safranbolu’nun alamet-i farikalarından Arasta Çarşısı. Bir çok zanaatkarın dükkanının bulunduğu çarşı, “U” şeklinde tasarlanmış ve taş sokaklarının üstünü asma yaprakları kaplamış. Yorgunluk kahvemizi, buraya özgü közde yapılan ve bakır cezvelerin kullanıldığı Arasta Kahvesi’nde içiyoruz. Türk kahvesine demirhindi şerbeti ve içine bir çay kaşığı damla sakızı konmuş su eşlik ediyor. Demirhindi şerbeti, Safranbolu’da yaşayan Osmanlı halkını; damla sakızlı su ise yine burada yaşayan Rum halkını simgeliyor. Geçmişe ve huzurlu günlere selam yollayarak, gezimize devam ediyoruz.
NOT: Otopark 5-TL, simit-gazoz 2,75-TL ve Arasta Kahvesi’nde Türk kahvesi 7,5-TL.
Artık havanın da yavaşça kararmaya başlamasıyla, karnımızı iyice doyurup, vakitlice dönüş yoluna geçmeye karar veriyoruz. Arıyoruz, tarıyoruz, en iyi yöresel yemek yapan yerlerden biri olduğunu öğrendiğimiz Atiş Cafe‘ye oturuyoruz. Safranbolu’ya özgü, içi peynirli, mantıya benzeyen peruhi söylüyoruz, ortaya da etli yaprak sarma. Yanında da içer içmez favori gazozlarımızdan olan Bağlar Gazozu. Adet yerini bulsun diye İmren’den lokumumuzu aldıktan sonra Ankara’ya dönüş yoluna geçiyoruz. Dönüş yolunda da pek tabii ki, bir sonraki gezimizi nereye yapacağımızın planlarını yapıyoruz. 😉
Safranbolu, konum itibariyle ve büyükşehirlere yakınlığıyla haftasonu kaçamakları için oldukça keyifli bir alternatif. Serin ama güneşli bir haftasonu rahat ayakkabılarınız giyin ve mutlaka ama mutlaka Safranbolu’yu ziyaret edin.
Keyifli geziler…
Instagram: anilaakin