“Anneee yıllarca burada yaşayabilirimmmm” 7 yaşındaki oğlumun tepkisi buydu, hayatındaki ikinci kampını yapacağı yeri görünce aynen böyle dile getirdi mutluluğunu. ODTÜ İzci Grubu’nda 25 sene önce başlayan kamp sevdamız o günden bu yana aynı grupta yer alan doğaseverlerle çoluk çocuk bir arada devam ediyor. Her yıl Türkiye’nin çeşitli yerlerinde hatta yurt dışında yaşayan dostlarımızla bir araya gelip bazen çadır kampı bazen de tesis kampı yapıyoruz. İçimizdeki gezgini bunca yıl boyunca hayatta tutan o kamp ateşi ve ateş başındaki sabaha kadar süren sohbetler oldu. Kış gelmeden havalar iyice soğumadan sonbahar kampı yapalım deyince bu sefer rotamız Bolu Mengen Bürnük yoluna döndü, Şirinyazı Göleti yakınında yine muhteşem iki gün geçirdik.
Doğa aşıkları için kamp yapmaya çok elverişli olan Bürnük Köyü Şirinyazı Göleti hafta sonu ruhunuzu dinlendirecek ideal bir yer. Ankara’dan yaklaşık 200 km, İstanbul’dan ise 370 km mesafede. Biz Ankara’dan yola çıkıp yaklaşık 1,5 – 2 saatte kamp yerine vardık. Mengen’den Bürnük yol ayrımından sonra Şirinyazı Göleti’ne varmak pek de uzun sürmüyor. Yol boyunca ormanın renklerine bakmaktan zaten yol nasıl bitti anlamıyor insan. Mengen’deki yol ayrımından ilerledikten bir süre sonra toprak yol başlıyor, yağmur yağdığında bu yolda gitmek çok sıkıntı yaratmaz belki ama kar mevsimi ile beraber yol ulaşıma kapanıyor.
Toprak yoldan devam edip Şirinyazı Mesire Yeri tabelasını gördüğünüzde kamp alanına geldiniz demektir, bir dağ evi göreceksiniz, beş odalı bu dağ evinde konaklayabilirsiniz ama ben size otağlarda konaklamanızı tavsiye ediyorum. İçi ahşap malzemeyle döşenen bu süslü çadırlarda dört kişi konaklayabilirsiniz. Otağ içinde bir tane çift kişilik yatak iki tane de tek kişilik yatak var (görüntüde bir tane tek kişilik yatak var ama altından çekilerek kullanılan bir yatak daha mevcut). Otağların içi özel olarak döşenmiş. Her çadırda Türk boylarına ait olan hayvan figürlerinden biri var. Ayrıca çadır içinde eşyaların yerleşim şekli Şamanizm’den izler taşıyor (son yıllarda feng shui olarak bilinen bu izlere Türk boylarında sıklıkla rastlanır). Soğuk havalarda konaklamak için her bir otağın içinde soba var, kömür yerine de fındık kabuğu yakılıyor. Sobanın üzerine monte edilmiş bir kovanın içi fındık kabuğu ile dolduruluyor ve yandıkça yukarıdan fındık kabuğu kendi kendine dökülerek ateşin sönmemesi sağlanıyor ama arada sırada bir sopa yardımı ile közleri dağıtmazsanız közler birikiyor ve ateş çok zayıflıyor. Gece arada sırada uyanıp ateşi canlandırırsanız hiç üşümezsiniz hatta sıcaktan kapı pencere bile aralayabilirsiniz. Otağda soba olması ya uyurken soba tüterse gibi bir kaygıya da sizi sürüklemesin çünkü her otağda bir duman detektörü var.
Her ne kadar biz kamp yapmak düşüncesi ile yola çıktıysak da aslında çadır kampına göre oldukça lüks sayılabilecek bir kamp yaptık (biz bu gibi kamplara tesis kampı diyoruz 🙂 adının içinde kamp olması bizim o ruhu taşımamıza yetiyor sanırım 🙂 ) Otağlarda, tek kullanımlık kağıt terlikler, havlu, çarşaf, bornoz, yorgan ve battaniye var bir tek tuvaletlerde “sizin için temizlenmiştir” yazısı eksik anlayacağınız.
Otağın tam tepesinde yuvarlak bir cam var, gece yatarken yıldızları seyredebilirsiniz ve sabah dağ ve göl manzarası eşliğinde günaydın diyebilirsiniz.
Bu muhteşem günaydından sonra isterseniz otağın minyatür ahşap balkonunda hazırladığınız kahvaltınızı yapın isterseniz dağ evinin kahvaltısını tadın. Biz kahvaltı ve akşam yemeği tercihimizi dağ evinden yana kullandık, kahvaltılarını kesinlikle tavsiye ediyorum hele böğürtlen reçeli varsa hiç kaçırmayın çünkü her yer böğürtlen dolu ve reçelini de etraftan topladıkları böğürtlenle kendileri yapıyorlar.
İlk gün öğlen vakti kamp yerine vardığımız için sandviçlerimizi hazırlayıp yedikten sonra ormanı keşfe çıktık, farklı patikalarla ormanda yürüyüş yapabileceğiniz gibi göl kenarına doğru da gezintiye çıkabilirsiniz. Hem ormanın içi hem göl kenarı müthiş bir huzur veriyor, kartpostalın içine girmiş gibi hissettiriyor insana.
Ormanda gezerken çeşit çeşit mantarlar göreceksiniz her biri sanki sanat eseri. Eğer eylül ayında giderseniz mutlaka böğürtlenlerin de tadına bakın, kuşburnu toplayıp ceplerinize koyun ve akşam çayını yapın, renksiz bir çay oluyor ama tadı enfes.
Ormanda gezerken kocaman yapraklı bitkiler göreceksiniz eğer yağmura yakalanırsanız bu yaprakları şemsiye gibi kullanıp kendinizi bir çizgi filmde hissedebilirsiniz.
Hem bizim için hem çocuklar için eşsiz bir hafta sonu oldu, sabah kahvaltısı ve akşam yemeği dahil günlük kişi başı 120 TL ödedik, 12 yaş altı çocuklara %50 indirimli üstelik.
Küçük bir hatırlatma, cep telefonu kamp alanında çekmiyor tamamen özgürsünüz yani J Ormanda yürüyüş yaparken biraz yukarılara çıkınca çekmeye başlıyor, ama teknolojiden uzak kalamayanlar ve çektiği fotoğrafları hemen paylaşmak isteyenler dağ evinin kablosuz internetinden faydalanabilir.
Daha anlatacak çok şey var aslında ama bir hafta sonu kaçın ve orada nefes alın.
İçimizdeki kamp ateşi hiç sönmesin.
Sevgiler…